MOTİVASYON NEDİR ?
Genel anlamda motivasyon, bir işi yapmak için duyulan istek olarak tanımlanmaktadır. Psikoloji literatüründe motivasyona verilen genel ad güdüdür.
Bireyin kendisini veya çevresel etkenleri göz önüne alarak harekete geçme isteğini ifade etmektedir. Söz konusu isteğin derecesi gerçekte o işin yapılıp yapılmama durumunu belirlemektedir.
Motivasyonu buraya kadar ‘bir işi yapmak için güçlü bir istek’ gibi tanımlasak da aslında güdü salt istekle tanımlanamaz. İstek motivasyon için adeta bir başlangıç noktasıdır. Oysa motivasyonu işe başlama isteğinin sonrasındaki süreç içinde de değerlendirmemiz gerekmektedir. Daha açık bir ifade ile, motivasyon işe başlamayı sağladığı gibi işin devamlılığının da en temel itici gücüdür.
Bir ihtiyaç olmaksızın bireylerin motive olabilme olanağı yoktur. Yani motive olabilmek için bir ihtiyacın giderilmesine yönelik bir düşünce sürecinin başlamış ve sonucunda da zihnin ihtiyacın giderilmesine yönelik bir karara varmış olması gerekmektedir. Süreç bu şekilde işlediği içinde motive olabilmeyle ihtiyaçların tespit edilmesi, ihtiyaçların giderilmesine yönelik zihinsel sürecin oluşması ve bunun sonucunda da bir kararın alınması arasında güçlü bir ilişkiden söz edilebilir.
Bir öğrenci için, motivasyonun anlamı, ders çalışma isteğinin oluşturulmasıdır. Dolayısıyla da isteklerin ders çalışmaya yönlendirilmesidir. Üniversite sınavını kazanmak bilindiği üzere ülkemiz için sadece kariyer ifade etmemektedir. Aynı zamanda sınavı kazanmak bireyin hayatını devam ettirebilmesi için bir ihtiyaç gibi algılanmaktadır. Bu algılayış elbette ülke koşullarından bağımsız değildir.
Sonuç olarak yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı gibi motivasyon “Hedefe Yönelik bir davranış dizisini başlatan yönlendiren, devamını sağlayan ve neticede durduran bir süreç veya süreçler zinciri” dir. Teşvik etmek, moral gücü kazandırmak, harekete geçirmek, dürtülemek, güdülemek, yönlendirmek, isteklendirmek, özendirmek gibi anlamlara gelmektedir.
Bir insanı belirlenmiş bir hedef için harekete geçiren bir güç ya da bu amaçla gösterilen çabaların tümüdür.
Motivasyonun İşlevleri
Bu çerçevede motivasyonun 4 işlevinden söz edilebilir:
1. Davranışı başlatma
2. Davranışın şiddet ve düzeyini belirleme
3. Davranışlara yön verme
4. Davranışların devamını sağlama (Arık,1996:s, 15- 22)
Motive oluş sürecini yukarıda ifade edilen işlevlerden bağımsız düşünmemiz söz konusu olamaz. Çünkü davranışın başlatılmasından devamlılığına kadar geçen süreç güdülenmeden bağımsız oluşmamaktadır.
Bütün bunların yanında motivasyon için tek ve sınırları net olarak çizilmiş bir tanım yapılamamaktadır. Bazı bilim adamları motivasyonun davranışı başlatma özelliğine vurgu yaparken diğer bazıları ise devamlılığa ya da başka niteliklere vurguda bulunmaktadır. Sonuç nasıl olursa olsun motivasyon bir kavram ve hatta yaşam felsefesi olarak gündemdedir ve eğitimden üretime, spordan siyasete kadar her alanda kullanılmaktadır.
Motivasyon Çeşitleri
Genel Motivasyon: Genel motivasyon seviyesi bireylerin karakter ve tutumlarına bağlıdır. Karakter bir bireyin sosyal çevresiyle girdiği çeşitli düzeylerdeki ilişkileri çerçevesinde oluşturduğu kişiliğinin bir bölümünü ifade etmektedir. Tutumlar ise bireyin herhangi bir olay karşısında takındığı düşünsel ya da davranışsal tepkilerini göstermektedir.
Bu çerçevede genel motivasyon seviyesi bireylerin sosyal ilişkilerinden edindiği ve olaylara yaklaşım tarzını kapsamaktadır.
Mesela barışçı bir toplumda veya demokratik bir aile ortamında yetişen ve içinde bulunduğu değerleri özümseyebilmiş bireylerin tutumlarını da buna göre şekilleneceği beklenir. Bunun doğal sonucu da söz konusu bireyin iyimser bir bakışa sahip olacağıdır. Tersinden ifade edecek olursak iyimser bir insanın genel motivasyon seviyesi yüksektir diyebiliriz.
Anlık Motivasyon: Anlık motivasyon seviyesi, bireyin o an ki hisleri ya da duygusal boyutuyla ilgilidir. Anlık motivasyon yeteneğin kullanılma düzeyini belirlemektedir. Aynı zamanda farklı seçenekler arasında karar verebilmemizi de sağlamaktadır. Bu durum davranışlarımıza yansır ve davranışlarımızı belirgin bir şekilde etki altına almaktadır.
Başarı bir anlamda anlık motivasyon seviyemizi kontrol edebilmemizle yakından ilgilidir. Mesela sınav öncesinde ya da sınav esnasındaki motivasyon seviyesi başarıyı doğrudan etkilemektedir. Birey bu noktada eğer isterse kendi içindeki motivasyonu kontrol edebilir. Bu elbette kendi motivasyon mekanizmasını yakından tanımayla ilgilidir.
Kesintisiz Motivasyon: Motivasyon ile ilgili en önemli unsurların yoğunluk ve süreklilik olduğunu belirtmek yerinde olacaktır. Yoğun motivasyon, performansın ötesinde bir noktaya ulaşılabilmesini sağlayabilir. Bu başarıya ulaşma süresini kısaltır. Ancak yoğunluğun bir dengeye ihtiyacı vardır. Çünkü hiçbir birey pratik olarak aynı düzeyde motive olarak yaşayamaz.
Yine de değişen dünya da ve sürekli kendimizi yenileme ihtiyacı hissettiğimiz bu dönemde kendimizi, bize uygun, kontrol edilebilir ve sürekliliğini sağlayabildiğimiz bir motivasyon seviyesinde tutmamız gerekmektedir. Eğer her hangi bir konuda motivasyon seviyemizi sürekli hale getirirsek bu başarının kalıcılığını sağlayacaktır.
Motivasyonun doğasını kavrayabilirsek panik yapmayız. Motivasyon geçicidir. Genelde kesintisiz değil, kesik kesik ve bazen parça parçadır. Motivasyon para gibi biriktirebileceğimiz bir şey de değildir. Kesintisiz motivasyonun sağlamaktan kasıt gerçekte bizim istediğimiz anda motive olabilmemizdir. Fakat her zaman en yüksek seviyede motive olamayız. Bunun sebebi de insanın doğasıdır.
Nihayet başarılı olabilmenin en önemli nedeni motive olabilmektir. Ama motive seviyesinde düşüşler ve çıkışlar olabilmektedir. Bu durum doğaldır. Yapılması gereken motivasyon seviyesini denge de tutabilmek ve o dengeyi hiç kaybetmemektir. Bu çerçevede motive olmamızı kolaylaştıracak ve destekleyecek zihinsel bir zemin oluşturmak gerekmektedir.
İçten Gelen Motivasyon: Bu tür motivasyonda birey, kendi içsel dinamiklerini harekete geçirerek motive olmaktadır. Bu yolla birey, içindeki mekanizmaları çalıştırarak kendi kendini motive etmektedir. İçten gelen motivasyon, diğer motivasyon türlerine oranla daha fazla kontrol edilebilir ve daha kalıcıdır. Bu nokta çok önemlidir. Çünkü içten gelen motivasyonda temel itici güç içseldir. Yani çevresel etkenlerden kısmen bağımsız ve çoğunlukla oluşum süreci bireyin kendi iradesine bağlıdır.
Aslında motivasyon kaynakları çok fazladır. Fakat bu kaynakları değerlendirmek için dahi bireyin belli bir bilinç seviyesine ve bakış açısına sahip olması gerekmektedir. İşte içsel motivasyonu sağlayabilmiş bireylerin bu kaynaklara ulaşma gibi yetenekleri vardır. Ve bu bireyler içsel dengelerini de kurabilmektedir.
İçsel motivasyon bireyin gelişim seviyelerini sürekli kılacak doneleri de sunmaktadır. Ayrıca birey, kesintisiz motive olabilme şansına içsel motivasyonla çok rahat ulaşabilmektedir. Kısaca bir insan kendi kendine motive olabilmiş ve motivasyonun kaynağını kendinde görmeye başlamışsa bu o bireyin sürdürülebilir başarı hedefine yakın olduğunu göstermektedir.
Bütün insanlar motive olur. Hayatımızın her hangi bir evresinde mutlaka motive oluruz. Ancak önemli olan bunu kontrollü yapabilmektir. Daha açık bir ifadeyle bizim istediğimiz zaman motive olabilmemizdir. Bu da elbette içsel bir güçle gerçekleşebilir. İşte içsel motivasyon bize bu imkanı sunmaktadır.
İçsel motivasyon köklüdür, yüzeysel ya da geçici değildir. Dalgaların üzerindeki odun parçaları gibi hedefsiz, iradesiz veya dinamikleri zayıf değildir. Tam tersine köklü, hedeflerle anlamlı, açık, net ve oluşumunu, varlığını bizzat kendi öz varlığından alan bir süreci ifade etmektedir.
Dıştan Gelen Motivasyon: Herhangi bireyin kendi başına başlatamadığı veya tamamlayamadığı ve fakat söz konusu bireyin sorumluluğunda olan bir işi yapmasını sağlamaktır. Onu yüreklendirmek ve cesaretlendirmek için yapılan her türlü çalışma sürecini ifade etmektedir. Kişinin herhangi bir davranışı başlatabilmesi harekete geçirilmesidir.
Dışsal motivasyon bireyin kendi dışındaki kaynaklardan kendisine yönelik bir iletinin sonucunda oluşmaktadır. Kökü ya da kaynağı oluşum süreci gereği ‘dışarıda’ olduğu için başkalarına bağlıdır. Başka bir ifadeyle bireyin bilinçli bir şekilde sürece katkısı çok fazla yoktur.
Birey bu noktada etkilendiğini, dış kaynaktan gelen önerilerin kendisi için doğru olduğunu düşünse de bu durum geçicilik göstermektedir. Çünkü birey olayın içinde kendini bütün varlığıyla hissetmemektedir.
Oluşum mentalitesi bireyi aştığı ve sunulan öneriler bireye rağmen olduğu içindir ki geçici olması kaçınılmazdır. Buradan bu tür motivasyon şeklinin gereksiz ya da anlamsız olduğu gibi bir sonuç çıkmaz. Bu noktada önemli olan bireyin içsel dinamiklerine uygun ve söz konusu içsel mekanizmayla uyuşan bir dış kaynağın sunulmasıdır.
Moral değerler, motivasyon düzeyi, olay ve olgulara pozitif bakabilme gibi faktörlerin tamamı bireyin dışında şekillenmektedir. Amaç eğer bireyin başarısını sağlamak veya bireyin bir ihtiyacını gidermekse motive edecek kaynağın dönüştürülmesi belki içeriğinden formatına kadar motive edilmek istenene uygun bir hale getirilmesi kaçınılmazdır. Bu zaruret eğitim alanı içinde daha açık gözlenebilmektedir.
Dıştan gelen motivasyon diğer motivasyon çeşitlerine göre daha geçicidir. Çünkü yukarıda da ifade edildiği gibi kaynağı dışarıdadır.
Motivasyon Mekanizması Nasıl Çalışmaktadır?
Motivasyon iki şekilde oluşmaktadır:
Proaktif Motivasyon: Bu tür motivasyon şeklinde kişi hedefi kendi seçer, belirler ve hedefi elde etmek için motivasyonun kaynağını kendinden, kendi iç dinamiklerinden sağlar. Proaktif motivasyonun bu anlamda içsel motivasyon ile yakından ilgisi vardır. Çünkü kaynak içtendir ve bireyin iradesiyle motivasyon düzeyi arasında güçlü bir korelasyon vardır.
Kalıcılığı ve sürekliliği vardır. Geçici oluşuysa bireyin değişimine, dönüşümüne bağlıdır. Eğer birey her hangi bir konuya karşı ilgisini yitirmiş ya da önem derecesi birey için değişmişse bu noktada elbette geçicilik söz konusu olacaktır.
İlk okuldan itibaren ÖSS birincisi olmayı hedefleyen ve bunu yıllar sonra gerçekleştiren bir öğrencinin durumu proaktif motivasyona güzel bir örnektir.
Reaktif Motivasyon: Reaktif motivasyonda motive oluşun kaynağı dışsal nedenlerdir. Bu nedenle geçici olduğu düşünülebilir. Fakat bu hangi olayla hangi bireyle ve ne şekilde oluşuyla ilgilidir. Bu noktada geçiciliği proaktif motivasyon türüne göre daha fazladır denebilir. Özel koşulları da düşünerek geçicilik ve kalıcılığın söz konusu koşullarla yakından ilgili olduğunu ifade etmek gerekmektedir.
Mesela bir başkasına kızıp çalışan bireylerin durumu bu türdendir. Kıskançlık, husumet, kızgınlık, kavga, aşağılanmak vs gibi durumlar sonrasında bir enerji oluşur. Bu enerji bazen farklı kanallar yoluyla boşaltılır. Bu tarz motive olma şekline reaktif motivasyon denilmektedir.
Akrabaları tarafından küçük düşürüldüğü için hırslanan ve ders çalışmaya başlayan, nihayetinde de üniversite sınavı kazanan bir öğrencinin durumu reaktif motivasyona örnektir.
Motivasyon Kaynakları
En güçlü motivasyon kaynağı bireyin kendi düşünceleri, bir başka deyişle zihinsel süreçleridir. Bu bağlamda birey ne düşünür, nasıl düşünür, moral değerleri nelerdir, bireysel gelişimine katkıda bulunan kaynakları nasıl değerlendirmiştir, dünya görüşü, paradigması vs gibi bir çok faktör önem kazanmaktadır.
İyimser bir bakış açısına sahip bireylerin kötümser veya karamsar bakış açısına sahip olan bireylere oranla daha kolay ve çabuk motive olduğu bilinmektedir. Bunun asıl nedeni iyimser bakışın harekete geçme noktasındaki pozitif katkısıdır. Daha açık bir ifadeyle hayata olumlu bakan bir birey en zor olaylarda dahi yapılabilecek bir şeylerin varlığını bilir ve bu doğrultuda inancını kaybetmeden harekete geçer. Oysa kötümser bakış bireyi sınırlandırır, hareket kabiliyetini kısıtlar, başarılabilecek konularda dahi tereddüt yaşatır ve nihayet motivasyonu daha oluşma aşamasında yok eder. Böylece kötümserlik, motive kaynaklarına ulaşmamızda büyük bir engel oluşturmaktadır.
Zaman zaman bazı konulara dair dikkatimizi ve motivasyonumuzu bozan bir başka faktör de sorunların hiç bitmeyeceğine dair kurgulanan inançlardır. Sorunların, stresin ve zorlukların hayatın ve yaşamın bir parçası olduğunu kabul ederek işe başlamak bizim için hem daha gerçekçi hem de sorunları çözme noktasında daha sağlıklı bir yaklaşım olacaktır. O halde sorunların varlığıyla yaşamayı öğrenmek gerekmektedir. Ayrıca problemlerin geçici doğasını hatırda tutarak yolumuza devam etmek, ufuk açıcı bir pozitif bakış açısıyla yaşamayı beraberinde getirecektir. Üzerimizdeki baskının geçici olduğunu bilmek bize fazladan pozitif katkıda bulunacaktır.
Motivasyonun diğer bir kaynağı, umut taşımak, umutlu olmaktır. Bazen her şeyimizi kaybettiğimizi düşünürüz. Sanki dünya başımıza yıkılmış ve biz o yıkık dünyanın altında öylece kalakalmışız. Her şey kötüdür, kötü gitmektedir. Yoluna girmesi için mucize gerekmektedir. Böyle olduğunu varsaysak bile geleceğin sizi beklediğini düşünmek ve o geleceğin kimseye değil sadece ve sadece size ait olduğunu bilmek yeterlidir. Evet gelecek ama herhangi bir gelecek değil bu. Sizinle hep birlikte olacak ve size özel, size ait olan bir gelecek. Yarınlar hep orada ve yalnız sizi beklemektedir. Onu kendi isteğinizce kurmak istemez misiniz? Bunun için yapmanız gereken bir tek şey var. Umudunuzu asla yitirmemek.
Gerçekçi hayaller de motivasyon kaynaklarından bir diğeridir. Hayaller yaratıcı düşüncenin ürünüdür. Eğer yaratıcı ve üretebilen bir yanımız olmasaydı hayallerin varlığından da söz edilemezdi. Hayaller bize gerçeklerin katı sınırlamalarından kurtulma imkanı verir. Gerçekliğe farklı bakmayı öğretir. Ama nasıl olursa olsun hedeflerimize dair hayaller kuracaksak gerçekle bağını tamamen koparmamak gerekir. Çünkü gerçek her an karşımızdadır ve bizi bağlayıcı özelliği vardır.
Bütün bu kaynakların haricinde de çok sayıda kaynağın var olduğunu bilmek faydalı olacaktır. Aslında çevremizdeki hemen her şey bizi başarı için motive edebilir. Mesela bahar aylarında doğanın yeniden canlanışı, bir karıncanın kendi ağırlığından çok fazla bir yükü taşımada gösterdiği azim ve kararlılık, bir arının polen elde etme adına kilometrelerce yaptığı yolculuk, bir haltercinin ağırlık kaldırırkenki yüz ifadesinden okunanlar, bir insanın doğumu ya da başka bir insanın ölümü gibi bir çok olay bizi motive edebilir. Bu noktada bireyin çevresindeki olay ya da olgulara nasıl baktığıyla da yakından ilgilidir.
Motivasyon Teorileri
İhtiyaçlar Hiyerarşisi: Maslow’ a göre bu teori ‘pozitif motivasyon teorisi’ olarak ifade edilmektedir. Teorinin temelini oluşturan düşünce insan ihtiyaçlarının belli bir hiyerarşi ve önem sırasına göre giderildiğidir. Bu sıralamanın en alt basamağında fizyolojik ihtiyaçlar bulunmaktadır. Fizyolojik ihtiyaçlar karşılandıktan sonra güvenlik gereksinimleri önem kazanmaktadır. Bu çerçevede fizyolojik ihtiyaçlarla güvenlik gereksinimi temel ihtiyaçları ifade etmektedir. Söz konusu bu ihtiyaçlar karşılanmadan ihtiyaçlar hiyerarşisinde bir üst noktaya ulaşılamamaktadır. Bu yönüyle alt basamaklara ulaşan insanlar çok olmakta fakat basamağın üst noktalarına doğru bu sayı azalmaktadır.
İhtiyaçlar Piramidi
İkinci noktada sosyal gereksinimler önem kazanmaktadır. Soysal gereksinimler ise ait olma ve sevgi ihtiyaçları ile değer ve saygı ihtiyaçlarıdır. Ait olma ve sevgi basamağıyla değer ve saygı basamağı arasında çok katı bir sınırlama söz konusu değildir. Bu durum aralarında hiyerarşinin olmadığı anlamına da gelmemektedir. Sıralamayı esas aldığımızda bir birey ait ve sevgi ihtiyacını değer ve saygının öncesinde giderme eğiliminde olacaktır.
Teorinin en can alıcı noktasıysa kendini gerçekleştirme aşamasıdır. Bu noktaya ulaşabilmiş insan sayısı çok azdır. Çünkü teorinin genel mantığı içerisinde bu son noktaya ulaşabilmenin yolu diğer ihtiyaçların karşılanmasına bağlıdır. Bu son aşamaya ulaşan bireylerin bir takım kendine has özellikleri bulunmaktadır. Çünkü bu aşama bir bireyin ulaşabileceği son noktayı ifade etmektedir.
Kendini Gerçekleştiren İnsanların Özellikleri:
1. Gerçeği daha doğru, daha isabetli bir şekilde algılarlar ve gerçekle olan ilişkileri daha uyumlu, daha dengelidir.
2. Kendilerini, diğer insanları ve diğer insanların doğalarını olduğu gibi kabul ederler.
3. Davranışları kendiliğinden ( spontan ) sade ve doğaldır.
4. Problem merkezlidirler.
5. Dış dünyayla fiziksel teması kesme ayrılma- çekilme eğilimindedirler.
6. Kültür ve çevreden bağımsız kalabilmektedirler. Güçlü bir iradeye sahiptirler.
7. Her an hayatın kıymetini yeniden takdir ederler.
8. Zirve yaşantıları “tatma” şansları vardır.
9. İnsanlarla, toplumla ortaklık duyguları çok derindir.
10. İnsanlar arası ilişkilerde çok içtendirler ama yakın arkadaş çevresi söz konusu içe çok seçicidirler.
11. Demokrat bir özyapıları vardır.
12. Araçla amacı, iyiyle kötüyü, nedenle sonucu birbirinden ayırmaları alışıla gelenden farklıdır.
13. Saldırgan olmayan, felsefi bir nüktecilikleri, mizah duyguları vardır.
14. Zihinleri yaratıcıdır.
15. Kültürün kendilerinin etkisi altına almasına direnirler. Hangisi olursa olsun belirli bir kültürü aşmışlardır. (Arık, 96;ss. 45-77)
Ayrıca bireylerin, ihtiyaçları giderici uyaranlara karşı duyarlı olduğu söylenebilir. Çünkü teoriden de anlaşılacağı üzere temel tez ihtiyaçlar üzerine kurgulanmaktadır. Bu noktada bir karşılıklılık esasından söz edilebilir. Yani ihtiyaçları giderici uyaranlara karşı bireyler motive olurlar ama aynı zamanda motive olmuş bireylerde motivasyon kaynaklarına ya da uyarıcılara karşı doğal olarak duyarlı durumdadırlar. Mesela toplumda saygınlık kazanmak için ÖSS’ yi kazanmak isteyen bir öğrenci sınavı kazanmak için motive olmuştur. Bu motive olmuşluk söz konusu öğrenciyi ihtiyacı karşılamak için pozitif katkıda bulunacak uyaranlara karşı duyarlı hale getirmektedir.
Yükleme Teorisi: Teorinin temel iddiası insanların doğal yapıları gereği kendi içinde ve çevresinde meydana gelen olaylara karşı duyarlı olduğudur. Bu sebepledir ki bireyler olay ve olguların nedenlerini öğrenmek isterler. Böylece insanlara kendi içinde ve çevresinde olan olayları tahmin ve kontrol edebileceklerdir.
Bireyler çevresindeki olayların nedenlerine ulaşmak için güçlü bir motivasyona sahiptir. Nedenlere dair ürettiğimiz ya da çıkarsadığımız düşünceler hareket tarzını daha açık bir ifadeyle davranışları etkilemektedir. Nedenleri anlamak uğraşı ve bunun sonucunda davranışlarımızın etkilenmesi bu teorinin en önemli savıdır.
Yapılan yüklemeler muhatapların davranışlarını anlama ve bundan sonra yapabileceklerini tahmin edebilme kapasitemize olumlu katkıda bulunmaktadır. Yükleme teorisine göre insanlar davranışlarını bu çıkarımlara ya da yüklemelere dayandırmaktadır. Bu süreç ise insanın kendine has yapısı gereği çok doğaldır.
İnsanlar çevresel olaylara karşı duyarsız kalamamaktadır. Başka bir ifadeyle çevresel ya da içsel olaylara karşı insanlar, pasif gözlem yapmamaktadır. O halde insanlar olayları aktif olarak gözlemekte, olayların oluşumundan gelişim evrelerine ve altında yatan temel sebeplere kadar araştırmaktadır. Bu gözlemler önemli bir süreci ifade etmektedir. Çünkü bu gözlem sonuçlarına dayanarak yükleme yapılmaktadır.
Nedenlere dayalı olarak yükleme yapmak sadece başka insanlara karşı oluşmamaktadır. Bireyin kendi davranışları için de bu tür yüklemeler söz konusudur. Çalışmadığı için sınavı kötü geçen bir öğrencinin kendini sınav sonrasında suçlaması veya birisine bağırdığı için o insanı kırdığını fark etmesi.
Yükleme teorisine göre;
• İnsanlar önce nedenleri tayin etme ve belirleme noktasına güdülenmektedir.
• Davranışlarımızı çıkardığımız bu nedenler üzerine dayandırmaktadır.
• Bu süreç rastlantısal, gelişigüzel olmaz tam tersine genel prensip ve ilkeler çerçevesinde işlemektedir.
Nedenlerle ilgili insanların yüklemeler yapması sosyal dünyasını anlamlandırma ve manalandırmasına pozitif katkıda bulunmaktadır. Başka bir ifade ile bu süreci kolaylaştırmaktadır.diğer insanların neler yapabileceğiyle ilgili öngörü sahibi olunmasını sağlamaktadır.
Hangi koşullarda yükleme güdüsü uyanmaktadır?
1. Olağan dışı, çok nadir görülen veya istatistiklere göre pek mümkün olmayan bir olayın, davranışın vuku bulması durumunda (Ör; Türkiye’ de kazasız bir gün olursa)
2. Şu veya bu şekilde bizim için önemli olduğunu hissettiğimiz olay ve davranışlar olduğunda.
3. Karşımızdakilerin davranışları veya olaylar, geçmiş tecrübelerimize dayanarak kendilerinden beklediğimiz istikamette gelişmişse bunun nedenini bulmak için güdüleniriz.
4. Tatsız ve kötü olayların bizim başımıza gelmesi.
5. Gelecek ile ilgili belirsizlik (Arık, 1996; ss.305-306)
Denetim Odağı Teorisi: Bu teorinin mimarı Rotter’ dir. Denetim Odağı Teorisine göre, davranışlarımız kontrol noktası içerde ya da dışarıdadır. Başarıyı kontrol eden zeka ya da belleğin güçlü oluşu içerde, o güne iyi başlamanızı sağlayan bir haber alma durumu ise dışarıdadır.
Bir bireyin denetim odağı içeride ise performans beklentileri değişir ve davranışlarının sorumluluğunu alma eğiliminde olur.
Başka bir birey için denetim odağı dışarıda ise durum farklıdır. Söz konusu birey için olaylar dışsal etkenler tarafından kontrol edilmektedir. Yapılan ve olan arasındaki ilişki zayıf olduğundan birey istediği sonucu alabileceğine dair inancını kaybetmiştir. Artık sözü edilen birey ne yaparsam yapayım sonuçlar istediğim gibi olmayacaktır düşüncesi oluşmuştur.
Heider iç etkenleri; kişisel Güç ( deneme, çaba, yetenek,niyet) , dış etkenleri de; çevresel güç ( görev zorluğu, şans ) olarak belirtmektedir.
( Arık,1996: s. 310)
Öğrenilmiş Çaresizlik Kuramı: Kuramın temel iddiası, başarısız olan bir bireyin söz konusu başarısızlığı çeşitli nedenlere yüklemeye çalışacağıdır.
Başarısızlığı üç noktada değerlendirmek mümkündür. Bu değerlendirmelerin her biri çok önemlidir. Çünkü kuramın çözümlemeleri bu noktadan hareketle yapılmaktadır.
• Başarısızlığın nedeni ‘içerden’ mi yoksa ‘dışardan’ mıdır?
• Başarısızlığın nedeni ‘kararlı’ mı yoksa ‘kararsız’ mıdır?
• Başarısızlığın nedeni ‘genel’ mi yoksa ‘ özel’ midir?
Kurama göre bireyin başarısızlığına yönelik yaptığı yüklemeler bir anlamda bundan sonraki davranışlarını belirleyecektir. Bu durum doğal olarak bireyin yaşamının tamamına yansıyacaktır.
Genel yükleme yapıldığı takdirde, olumlu ve olumsuz etkenler büyümekte, yayılmaktadır. Kararlı etkenlere yapılan yüklemeler ise, olumlu ve olumsuz etkilerin uzunluğunu ya da kısalığını belirlemektedir. İç etkenlere yapılan yüklemeler ise öz güvenle yakından ilgilidir. Eğer bir birey genel, kararlı ve iç etkenlere yapılan yüklemeler yapıyorsa, bu durum genelde büyük yüklemeler yapan bireyin özgüveninde yıpranmaya ya da özgüvenin yitirilmesine neden olacaktır. Bundan sonraki süreç doğal olarak hedeflere ulaşılamayacağına dair bir düşünceyle bireyin muhatap olmasıdır.
Hedef Kuramları: Carol Dweck ve arkadaşları yetenek, başarı ve hedef arasındaki ilişkiye dair tartışmaya katılmışlardır. Hedef kuramı yeteneklerin değil sınıftaki hedeflerin başarıyı belirlediğini söylemektedir.
Dweck’ e göre 2 temel zeka görüşü vardır.
• Oluş
• Artış
Oluş fikrine sahip olan öğrencilerde görünen genel özellik, zekanın sabit ve değişmez olan kişiliğin bir bölümü olduğudur. Kendi yeteneklerine pozitif katkıda sağlayacak aktivitelerle uğraşmayı tercih ederler. Oluş kuramı performans hedeflerini açıklamalarında temel alırlar. Bireylerin başarı durumları kendi yeteneklerini test etmesidir. güvenli oldukları bir öğrenme durumunu yaşadıklarında uyumlu öğrenme davranışı sergilemektedirler.kendilerini güvende hissetmedikleri anda uyumsuz öğrenme davranışı sergilemektedirler. Yetenek ile çaba arasında doğru bir orantı görmezler. Tam aksine ters bir ilişkinin varlığına inanırlar. Bu noktada doğal olarak çok çabayla bir başarı kazanmışlarsa yeteneklerine karşı kuşku duymaya başlarlar.
Artış fikrine sahip olanlar ise kendi zekalarının değişen bir yapıya sahip olduğunu kabul ederek işe başlarlar. Değişimin temel dinamiğini ise uğraşıda ya da çaba sarf etmede görmektedirler. Başarı gerçekte kendi yeteneklerini geliştirme için bir fırsatı ifade etmektedir. Bu nedenle performanstan daha ziyade öğrenmeye önem vermektedirler. Çaba ile yeteneğin arasında doğru bir orantı olduğunu düşünmektedirler. Bu nedenle zor görevlerle karşılaştıklarında kendilerine olan güveni abartmaksızın öğrenme için uyumlu tutum ve tavır içerisinde olurlar.
MOTİVASYON AŞAMALARI
Motivasyon başarı için vazgeçilmez bir araçtır. ÖSS' e hazırlanırken bir çok öğrencinin aşağıdaki gibi bir motivasyon eğrisi yaşadığı bir gerçektir ve bu kontrolsüz bir durumdur.
BU GRAFİĞİN NERESİNDESİNİZ?
Konfüzyon Dönemi : Adayın sınava çalışmaya başladığı dönemdir. Konulara hangi kaynaktan çalışılacağı ve hangi konuya ne kadar süre ayrılması gerektiği gibi sorular adayın kafasını kurcalar. Eğer daha önce ÖSS sınavına girmişse ‘Acaba bu kez kazanabilir miyim?’ düşüncesi kafasındadır. Çalışma planını yavaş yavaş uygulamaya başlar.
Birinci Eksitasyon Dönemi: Kaynak seçimi sorunu hallolmuş ve program uygulanmaya başlanmıştır. Adayın kafasında bilgiler yavaş yavaş oturmaya başlar. Sorular karşılığını bulmaya, cevaplanmaya başlar.
İkinci Eksitasyon Dönemi: Depresyon dönemini atlatan adayın konuları tekrar ettikçe ve soru çözdükçe kendine güveni yeniden gelir. Artık konuların çoğu sorun olmaktan çıkmıştır. Ve her konu için ayrılan çalışma süresi giderek kısalmaktadır. Çalışmaya ilk başladığı dönemle içinde bulunduğu dönem arasındaki bilgi ve motivasyon farkını hisseden adayın motivasyonu bu dönemde üst düzeydedir. Gösterdiği sabrın karşılığını yavaş yavaş alan aday sınavı kazanmak için tekrar umutlanır.
Sınav Dönemi: Sınava az bir süre kala düzeyi ne olursa olsun her adayın kafasında ‘Keşke biraz daha zamanım olsaydı’ düşüncesi vardır ve kendisi için ÖSS sınavının sonucunun ne olabileceği konusunda az çok bir kanaat oluşmuştur.
Motivasyon başarı için vazgeçilmez bir araçtır, dolayısıyla da ÖSS için de vazgeçilmezdir. Birçok gerekçeyle "Çalışması gerektiğini" bildiği halde "bir türlü çalışamayan" öğrencinin bu sorunlarını bilmekte ve hazırlık boyunca onlara "modern" ve "bilimsel" metotlarla şu noktaları önemsemeli ve aşağıdaki konularda duyarlı olmaya çaba sarf etmemiz gerekmektedir.
1- Öğrencinin "Çalışabilmesini" sağlamak
2- Öğrencinin "Verimli" çalışabilmesini sağlamak
3- Verimli çalışabilmeyi "keyifli" ve "kolay katlanılabilir" hale getirmek
4- Bu durumu "sürekli" kılarak "düzenli" bir motivasyon artışı sağlamak
5- Sonuçta mutlaka kazanacağına "kalpten" inanmak...
Bu amaca ulaşmak için yani kontrollü ve sürekliliği olan bir motivasyon düzeyinde kalabilmek için rehber öğretmenlerden profesyonel yardım almak gerekmektedir. Her şey rehber öğretmenin sorumluluğunda gibi algılanmalıdır. Çünkü rehberlik hizmetlerinde gönüllülük esastır. Başka bir ifadeyle öğrenci motive olmayı istemeli ve sonra bunun yollarını araştırıyor olmalıdır.
SONUÇ
Başarılı olmak isteyen, başarıyı arzu eden bir öğrencinin yapması gereken elbette ders çalışmaktır. Fakat yukarıdaki çalışmamızda da ifadesini bulduğu gibi insanlar her hangi bir konuda hemen çalışmaya koyulamamaktadır. Bunun nedeni çalışma öncesinde zihinsel ve duygusal bir hazırlığın gerekli oluşudur. Bu hazırlığın motive olmayla direkt bir ilgisinin olduğu açıktır.
Bir öğrenci başarı için çalışmak zorundadır. Fakat çalışma için içsel ve dışsal faktörleri sağlıklı değerlendirmek durumundadır. Başarı sadece çok çalışmaya ya da belli bir döneme sıkıştırılamamaktadır. Başarının doğası gereği sürekli ve disiplinli bir uygulama yapmak kaçınılmazdır. Bunu sağlayan itici güç ise motivasyondur.
ÖSS söz konusu olduğunda öğrencilerin başarılarını belirleyen ana unsur motivasyon düzeyleridir. Eğer öğrenci motive kaynağını içsel nedenlere bağlamış, motive oluş kaynağını kendinden, kendi varoluşundan almaya başlamışsa motivasyon düzeyi genelde bireyi başarıya götürmektedir. Yok eğer tersi bir durum ile karşı karşıya ise o zaman öğrenciyi motive eden kaynakları bulmak ve buradan hareketle rehber öğretmenler öğrencinin motivasyonunu istenilen düzeye getirmek durumundadır.
Bunu yapmanın yolu öğrenciye rağmen bir çalışma yürütmek değildir. Tam tersine öğrencinin potansiyellerine, yetenek ve ilgilerine uygun bir gelişim planı hazırlamaktır.
İstenilen aslında motivasyon düzeyini kontrol altında tutabilmeyi başarmaktır. Bu nokta önemlidir. Çünkü kontrol, kesintisiz motivasyon ve başarı için gerekli ve önemli bir unsurdur.
Bireyin kendisini veya çevresel etkenleri göz önüne alarak harekete geçme isteğini ifade etmektedir. Söz konusu isteğin derecesi gerçekte o işin yapılıp yapılmama durumunu belirlemektedir.
Motivasyonu buraya kadar ‘bir işi yapmak için güçlü bir istek’ gibi tanımlasak da aslında güdü salt istekle tanımlanamaz. İstek motivasyon için adeta bir başlangıç noktasıdır. Oysa motivasyonu işe başlama isteğinin sonrasındaki süreç içinde de değerlendirmemiz gerekmektedir. Daha açık bir ifade ile, motivasyon işe başlamayı sağladığı gibi işin devamlılığının da en temel itici gücüdür.
Bir ihtiyaç olmaksızın bireylerin motive olabilme olanağı yoktur. Yani motive olabilmek için bir ihtiyacın giderilmesine yönelik bir düşünce sürecinin başlamış ve sonucunda da zihnin ihtiyacın giderilmesine yönelik bir karara varmış olması gerekmektedir. Süreç bu şekilde işlediği içinde motive olabilmeyle ihtiyaçların tespit edilmesi, ihtiyaçların giderilmesine yönelik zihinsel sürecin oluşması ve bunun sonucunda da bir kararın alınması arasında güçlü bir ilişkiden söz edilebilir.
Bir öğrenci için, motivasyonun anlamı, ders çalışma isteğinin oluşturulmasıdır. Dolayısıyla da isteklerin ders çalışmaya yönlendirilmesidir. Üniversite sınavını kazanmak bilindiği üzere ülkemiz için sadece kariyer ifade etmemektedir. Aynı zamanda sınavı kazanmak bireyin hayatını devam ettirebilmesi için bir ihtiyaç gibi algılanmaktadır. Bu algılayış elbette ülke koşullarından bağımsız değildir.
Sonuç olarak yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı gibi motivasyon “Hedefe Yönelik bir davranış dizisini başlatan yönlendiren, devamını sağlayan ve neticede durduran bir süreç veya süreçler zinciri” dir. Teşvik etmek, moral gücü kazandırmak, harekete geçirmek, dürtülemek, güdülemek, yönlendirmek, isteklendirmek, özendirmek gibi anlamlara gelmektedir.
Bir insanı belirlenmiş bir hedef için harekete geçiren bir güç ya da bu amaçla gösterilen çabaların tümüdür.
Motivasyonun İşlevleri
Bu çerçevede motivasyonun 4 işlevinden söz edilebilir:
1. Davranışı başlatma
2. Davranışın şiddet ve düzeyini belirleme
3. Davranışlara yön verme
4. Davranışların devamını sağlama (Arık,1996:s, 15- 22)
Motive oluş sürecini yukarıda ifade edilen işlevlerden bağımsız düşünmemiz söz konusu olamaz. Çünkü davranışın başlatılmasından devamlılığına kadar geçen süreç güdülenmeden bağımsız oluşmamaktadır.
Bütün bunların yanında motivasyon için tek ve sınırları net olarak çizilmiş bir tanım yapılamamaktadır. Bazı bilim adamları motivasyonun davranışı başlatma özelliğine vurgu yaparken diğer bazıları ise devamlılığa ya da başka niteliklere vurguda bulunmaktadır. Sonuç nasıl olursa olsun motivasyon bir kavram ve hatta yaşam felsefesi olarak gündemdedir ve eğitimden üretime, spordan siyasete kadar her alanda kullanılmaktadır.
Motivasyon Çeşitleri
Genel Motivasyon: Genel motivasyon seviyesi bireylerin karakter ve tutumlarına bağlıdır. Karakter bir bireyin sosyal çevresiyle girdiği çeşitli düzeylerdeki ilişkileri çerçevesinde oluşturduğu kişiliğinin bir bölümünü ifade etmektedir. Tutumlar ise bireyin herhangi bir olay karşısında takındığı düşünsel ya da davranışsal tepkilerini göstermektedir.
Bu çerçevede genel motivasyon seviyesi bireylerin sosyal ilişkilerinden edindiği ve olaylara yaklaşım tarzını kapsamaktadır.
Mesela barışçı bir toplumda veya demokratik bir aile ortamında yetişen ve içinde bulunduğu değerleri özümseyebilmiş bireylerin tutumlarını da buna göre şekilleneceği beklenir. Bunun doğal sonucu da söz konusu bireyin iyimser bir bakışa sahip olacağıdır. Tersinden ifade edecek olursak iyimser bir insanın genel motivasyon seviyesi yüksektir diyebiliriz.
Anlık Motivasyon: Anlık motivasyon seviyesi, bireyin o an ki hisleri ya da duygusal boyutuyla ilgilidir. Anlık motivasyon yeteneğin kullanılma düzeyini belirlemektedir. Aynı zamanda farklı seçenekler arasında karar verebilmemizi de sağlamaktadır. Bu durum davranışlarımıza yansır ve davranışlarımızı belirgin bir şekilde etki altına almaktadır.
Başarı bir anlamda anlık motivasyon seviyemizi kontrol edebilmemizle yakından ilgilidir. Mesela sınav öncesinde ya da sınav esnasındaki motivasyon seviyesi başarıyı doğrudan etkilemektedir. Birey bu noktada eğer isterse kendi içindeki motivasyonu kontrol edebilir. Bu elbette kendi motivasyon mekanizmasını yakından tanımayla ilgilidir.
Kesintisiz Motivasyon: Motivasyon ile ilgili en önemli unsurların yoğunluk ve süreklilik olduğunu belirtmek yerinde olacaktır. Yoğun motivasyon, performansın ötesinde bir noktaya ulaşılabilmesini sağlayabilir. Bu başarıya ulaşma süresini kısaltır. Ancak yoğunluğun bir dengeye ihtiyacı vardır. Çünkü hiçbir birey pratik olarak aynı düzeyde motive olarak yaşayamaz.
Yine de değişen dünya da ve sürekli kendimizi yenileme ihtiyacı hissettiğimiz bu dönemde kendimizi, bize uygun, kontrol edilebilir ve sürekliliğini sağlayabildiğimiz bir motivasyon seviyesinde tutmamız gerekmektedir. Eğer her hangi bir konuda motivasyon seviyemizi sürekli hale getirirsek bu başarının kalıcılığını sağlayacaktır.
Motivasyonun doğasını kavrayabilirsek panik yapmayız. Motivasyon geçicidir. Genelde kesintisiz değil, kesik kesik ve bazen parça parçadır. Motivasyon para gibi biriktirebileceğimiz bir şey de değildir. Kesintisiz motivasyonun sağlamaktan kasıt gerçekte bizim istediğimiz anda motive olabilmemizdir. Fakat her zaman en yüksek seviyede motive olamayız. Bunun sebebi de insanın doğasıdır.
Nihayet başarılı olabilmenin en önemli nedeni motive olabilmektir. Ama motive seviyesinde düşüşler ve çıkışlar olabilmektedir. Bu durum doğaldır. Yapılması gereken motivasyon seviyesini denge de tutabilmek ve o dengeyi hiç kaybetmemektir. Bu çerçevede motive olmamızı kolaylaştıracak ve destekleyecek zihinsel bir zemin oluşturmak gerekmektedir.
İçten Gelen Motivasyon: Bu tür motivasyonda birey, kendi içsel dinamiklerini harekete geçirerek motive olmaktadır. Bu yolla birey, içindeki mekanizmaları çalıştırarak kendi kendini motive etmektedir. İçten gelen motivasyon, diğer motivasyon türlerine oranla daha fazla kontrol edilebilir ve daha kalıcıdır. Bu nokta çok önemlidir. Çünkü içten gelen motivasyonda temel itici güç içseldir. Yani çevresel etkenlerden kısmen bağımsız ve çoğunlukla oluşum süreci bireyin kendi iradesine bağlıdır.
Aslında motivasyon kaynakları çok fazladır. Fakat bu kaynakları değerlendirmek için dahi bireyin belli bir bilinç seviyesine ve bakış açısına sahip olması gerekmektedir. İşte içsel motivasyonu sağlayabilmiş bireylerin bu kaynaklara ulaşma gibi yetenekleri vardır. Ve bu bireyler içsel dengelerini de kurabilmektedir.
İçsel motivasyon bireyin gelişim seviyelerini sürekli kılacak doneleri de sunmaktadır. Ayrıca birey, kesintisiz motive olabilme şansına içsel motivasyonla çok rahat ulaşabilmektedir. Kısaca bir insan kendi kendine motive olabilmiş ve motivasyonun kaynağını kendinde görmeye başlamışsa bu o bireyin sürdürülebilir başarı hedefine yakın olduğunu göstermektedir.
Bütün insanlar motive olur. Hayatımızın her hangi bir evresinde mutlaka motive oluruz. Ancak önemli olan bunu kontrollü yapabilmektir. Daha açık bir ifadeyle bizim istediğimiz zaman motive olabilmemizdir. Bu da elbette içsel bir güçle gerçekleşebilir. İşte içsel motivasyon bize bu imkanı sunmaktadır.
İçsel motivasyon köklüdür, yüzeysel ya da geçici değildir. Dalgaların üzerindeki odun parçaları gibi hedefsiz, iradesiz veya dinamikleri zayıf değildir. Tam tersine köklü, hedeflerle anlamlı, açık, net ve oluşumunu, varlığını bizzat kendi öz varlığından alan bir süreci ifade etmektedir.
Dıştan Gelen Motivasyon: Herhangi bireyin kendi başına başlatamadığı veya tamamlayamadığı ve fakat söz konusu bireyin sorumluluğunda olan bir işi yapmasını sağlamaktır. Onu yüreklendirmek ve cesaretlendirmek için yapılan her türlü çalışma sürecini ifade etmektedir. Kişinin herhangi bir davranışı başlatabilmesi harekete geçirilmesidir.
Dışsal motivasyon bireyin kendi dışındaki kaynaklardan kendisine yönelik bir iletinin sonucunda oluşmaktadır. Kökü ya da kaynağı oluşum süreci gereği ‘dışarıda’ olduğu için başkalarına bağlıdır. Başka bir ifadeyle bireyin bilinçli bir şekilde sürece katkısı çok fazla yoktur.
Birey bu noktada etkilendiğini, dış kaynaktan gelen önerilerin kendisi için doğru olduğunu düşünse de bu durum geçicilik göstermektedir. Çünkü birey olayın içinde kendini bütün varlığıyla hissetmemektedir.
Oluşum mentalitesi bireyi aştığı ve sunulan öneriler bireye rağmen olduğu içindir ki geçici olması kaçınılmazdır. Buradan bu tür motivasyon şeklinin gereksiz ya da anlamsız olduğu gibi bir sonuç çıkmaz. Bu noktada önemli olan bireyin içsel dinamiklerine uygun ve söz konusu içsel mekanizmayla uyuşan bir dış kaynağın sunulmasıdır.
Moral değerler, motivasyon düzeyi, olay ve olgulara pozitif bakabilme gibi faktörlerin tamamı bireyin dışında şekillenmektedir. Amaç eğer bireyin başarısını sağlamak veya bireyin bir ihtiyacını gidermekse motive edecek kaynağın dönüştürülmesi belki içeriğinden formatına kadar motive edilmek istenene uygun bir hale getirilmesi kaçınılmazdır. Bu zaruret eğitim alanı içinde daha açık gözlenebilmektedir.
Dıştan gelen motivasyon diğer motivasyon çeşitlerine göre daha geçicidir. Çünkü yukarıda da ifade edildiği gibi kaynağı dışarıdadır.
Motivasyon Mekanizması Nasıl Çalışmaktadır?
Motivasyon iki şekilde oluşmaktadır:
Proaktif Motivasyon: Bu tür motivasyon şeklinde kişi hedefi kendi seçer, belirler ve hedefi elde etmek için motivasyonun kaynağını kendinden, kendi iç dinamiklerinden sağlar. Proaktif motivasyonun bu anlamda içsel motivasyon ile yakından ilgisi vardır. Çünkü kaynak içtendir ve bireyin iradesiyle motivasyon düzeyi arasında güçlü bir korelasyon vardır.
Kalıcılığı ve sürekliliği vardır. Geçici oluşuysa bireyin değişimine, dönüşümüne bağlıdır. Eğer birey her hangi bir konuya karşı ilgisini yitirmiş ya da önem derecesi birey için değişmişse bu noktada elbette geçicilik söz konusu olacaktır.
İlk okuldan itibaren ÖSS birincisi olmayı hedefleyen ve bunu yıllar sonra gerçekleştiren bir öğrencinin durumu proaktif motivasyona güzel bir örnektir.
Reaktif Motivasyon: Reaktif motivasyonda motive oluşun kaynağı dışsal nedenlerdir. Bu nedenle geçici olduğu düşünülebilir. Fakat bu hangi olayla hangi bireyle ve ne şekilde oluşuyla ilgilidir. Bu noktada geçiciliği proaktif motivasyon türüne göre daha fazladır denebilir. Özel koşulları da düşünerek geçicilik ve kalıcılığın söz konusu koşullarla yakından ilgili olduğunu ifade etmek gerekmektedir.
Mesela bir başkasına kızıp çalışan bireylerin durumu bu türdendir. Kıskançlık, husumet, kızgınlık, kavga, aşağılanmak vs gibi durumlar sonrasında bir enerji oluşur. Bu enerji bazen farklı kanallar yoluyla boşaltılır. Bu tarz motive olma şekline reaktif motivasyon denilmektedir.
Akrabaları tarafından küçük düşürüldüğü için hırslanan ve ders çalışmaya başlayan, nihayetinde de üniversite sınavı kazanan bir öğrencinin durumu reaktif motivasyona örnektir.
Motivasyon Kaynakları
En güçlü motivasyon kaynağı bireyin kendi düşünceleri, bir başka deyişle zihinsel süreçleridir. Bu bağlamda birey ne düşünür, nasıl düşünür, moral değerleri nelerdir, bireysel gelişimine katkıda bulunan kaynakları nasıl değerlendirmiştir, dünya görüşü, paradigması vs gibi bir çok faktör önem kazanmaktadır.
İyimser bir bakış açısına sahip bireylerin kötümser veya karamsar bakış açısına sahip olan bireylere oranla daha kolay ve çabuk motive olduğu bilinmektedir. Bunun asıl nedeni iyimser bakışın harekete geçme noktasındaki pozitif katkısıdır. Daha açık bir ifadeyle hayata olumlu bakan bir birey en zor olaylarda dahi yapılabilecek bir şeylerin varlığını bilir ve bu doğrultuda inancını kaybetmeden harekete geçer. Oysa kötümser bakış bireyi sınırlandırır, hareket kabiliyetini kısıtlar, başarılabilecek konularda dahi tereddüt yaşatır ve nihayet motivasyonu daha oluşma aşamasında yok eder. Böylece kötümserlik, motive kaynaklarına ulaşmamızda büyük bir engel oluşturmaktadır.
Zaman zaman bazı konulara dair dikkatimizi ve motivasyonumuzu bozan bir başka faktör de sorunların hiç bitmeyeceğine dair kurgulanan inançlardır. Sorunların, stresin ve zorlukların hayatın ve yaşamın bir parçası olduğunu kabul ederek işe başlamak bizim için hem daha gerçekçi hem de sorunları çözme noktasında daha sağlıklı bir yaklaşım olacaktır. O halde sorunların varlığıyla yaşamayı öğrenmek gerekmektedir. Ayrıca problemlerin geçici doğasını hatırda tutarak yolumuza devam etmek, ufuk açıcı bir pozitif bakış açısıyla yaşamayı beraberinde getirecektir. Üzerimizdeki baskının geçici olduğunu bilmek bize fazladan pozitif katkıda bulunacaktır.
Motivasyonun diğer bir kaynağı, umut taşımak, umutlu olmaktır. Bazen her şeyimizi kaybettiğimizi düşünürüz. Sanki dünya başımıza yıkılmış ve biz o yıkık dünyanın altında öylece kalakalmışız. Her şey kötüdür, kötü gitmektedir. Yoluna girmesi için mucize gerekmektedir. Böyle olduğunu varsaysak bile geleceğin sizi beklediğini düşünmek ve o geleceğin kimseye değil sadece ve sadece size ait olduğunu bilmek yeterlidir. Evet gelecek ama herhangi bir gelecek değil bu. Sizinle hep birlikte olacak ve size özel, size ait olan bir gelecek. Yarınlar hep orada ve yalnız sizi beklemektedir. Onu kendi isteğinizce kurmak istemez misiniz? Bunun için yapmanız gereken bir tek şey var. Umudunuzu asla yitirmemek.
Gerçekçi hayaller de motivasyon kaynaklarından bir diğeridir. Hayaller yaratıcı düşüncenin ürünüdür. Eğer yaratıcı ve üretebilen bir yanımız olmasaydı hayallerin varlığından da söz edilemezdi. Hayaller bize gerçeklerin katı sınırlamalarından kurtulma imkanı verir. Gerçekliğe farklı bakmayı öğretir. Ama nasıl olursa olsun hedeflerimize dair hayaller kuracaksak gerçekle bağını tamamen koparmamak gerekir. Çünkü gerçek her an karşımızdadır ve bizi bağlayıcı özelliği vardır.
Bütün bu kaynakların haricinde de çok sayıda kaynağın var olduğunu bilmek faydalı olacaktır. Aslında çevremizdeki hemen her şey bizi başarı için motive edebilir. Mesela bahar aylarında doğanın yeniden canlanışı, bir karıncanın kendi ağırlığından çok fazla bir yükü taşımada gösterdiği azim ve kararlılık, bir arının polen elde etme adına kilometrelerce yaptığı yolculuk, bir haltercinin ağırlık kaldırırkenki yüz ifadesinden okunanlar, bir insanın doğumu ya da başka bir insanın ölümü gibi bir çok olay bizi motive edebilir. Bu noktada bireyin çevresindeki olay ya da olgulara nasıl baktığıyla da yakından ilgilidir.
Motivasyon Teorileri
İhtiyaçlar Hiyerarşisi: Maslow’ a göre bu teori ‘pozitif motivasyon teorisi’ olarak ifade edilmektedir. Teorinin temelini oluşturan düşünce insan ihtiyaçlarının belli bir hiyerarşi ve önem sırasına göre giderildiğidir. Bu sıralamanın en alt basamağında fizyolojik ihtiyaçlar bulunmaktadır. Fizyolojik ihtiyaçlar karşılandıktan sonra güvenlik gereksinimleri önem kazanmaktadır. Bu çerçevede fizyolojik ihtiyaçlarla güvenlik gereksinimi temel ihtiyaçları ifade etmektedir. Söz konusu bu ihtiyaçlar karşılanmadan ihtiyaçlar hiyerarşisinde bir üst noktaya ulaşılamamaktadır. Bu yönüyle alt basamaklara ulaşan insanlar çok olmakta fakat basamağın üst noktalarına doğru bu sayı azalmaktadır.
İhtiyaçlar Piramidi
İkinci noktada sosyal gereksinimler önem kazanmaktadır. Soysal gereksinimler ise ait olma ve sevgi ihtiyaçları ile değer ve saygı ihtiyaçlarıdır. Ait olma ve sevgi basamağıyla değer ve saygı basamağı arasında çok katı bir sınırlama söz konusu değildir. Bu durum aralarında hiyerarşinin olmadığı anlamına da gelmemektedir. Sıralamayı esas aldığımızda bir birey ait ve sevgi ihtiyacını değer ve saygının öncesinde giderme eğiliminde olacaktır.
Teorinin en can alıcı noktasıysa kendini gerçekleştirme aşamasıdır. Bu noktaya ulaşabilmiş insan sayısı çok azdır. Çünkü teorinin genel mantığı içerisinde bu son noktaya ulaşabilmenin yolu diğer ihtiyaçların karşılanmasına bağlıdır. Bu son aşamaya ulaşan bireylerin bir takım kendine has özellikleri bulunmaktadır. Çünkü bu aşama bir bireyin ulaşabileceği son noktayı ifade etmektedir.
Kendini Gerçekleştiren İnsanların Özellikleri:
1. Gerçeği daha doğru, daha isabetli bir şekilde algılarlar ve gerçekle olan ilişkileri daha uyumlu, daha dengelidir.
2. Kendilerini, diğer insanları ve diğer insanların doğalarını olduğu gibi kabul ederler.
3. Davranışları kendiliğinden ( spontan ) sade ve doğaldır.
4. Problem merkezlidirler.
5. Dış dünyayla fiziksel teması kesme ayrılma- çekilme eğilimindedirler.
6. Kültür ve çevreden bağımsız kalabilmektedirler. Güçlü bir iradeye sahiptirler.
7. Her an hayatın kıymetini yeniden takdir ederler.
8. Zirve yaşantıları “tatma” şansları vardır.
9. İnsanlarla, toplumla ortaklık duyguları çok derindir.
10. İnsanlar arası ilişkilerde çok içtendirler ama yakın arkadaş çevresi söz konusu içe çok seçicidirler.
11. Demokrat bir özyapıları vardır.
12. Araçla amacı, iyiyle kötüyü, nedenle sonucu birbirinden ayırmaları alışıla gelenden farklıdır.
13. Saldırgan olmayan, felsefi bir nüktecilikleri, mizah duyguları vardır.
14. Zihinleri yaratıcıdır.
15. Kültürün kendilerinin etkisi altına almasına direnirler. Hangisi olursa olsun belirli bir kültürü aşmışlardır. (Arık, 96;ss. 45-77)
Ayrıca bireylerin, ihtiyaçları giderici uyaranlara karşı duyarlı olduğu söylenebilir. Çünkü teoriden de anlaşılacağı üzere temel tez ihtiyaçlar üzerine kurgulanmaktadır. Bu noktada bir karşılıklılık esasından söz edilebilir. Yani ihtiyaçları giderici uyaranlara karşı bireyler motive olurlar ama aynı zamanda motive olmuş bireylerde motivasyon kaynaklarına ya da uyarıcılara karşı doğal olarak duyarlı durumdadırlar. Mesela toplumda saygınlık kazanmak için ÖSS’ yi kazanmak isteyen bir öğrenci sınavı kazanmak için motive olmuştur. Bu motive olmuşluk söz konusu öğrenciyi ihtiyacı karşılamak için pozitif katkıda bulunacak uyaranlara karşı duyarlı hale getirmektedir.
Yükleme Teorisi: Teorinin temel iddiası insanların doğal yapıları gereği kendi içinde ve çevresinde meydana gelen olaylara karşı duyarlı olduğudur. Bu sebepledir ki bireyler olay ve olguların nedenlerini öğrenmek isterler. Böylece insanlara kendi içinde ve çevresinde olan olayları tahmin ve kontrol edebileceklerdir.
Bireyler çevresindeki olayların nedenlerine ulaşmak için güçlü bir motivasyona sahiptir. Nedenlere dair ürettiğimiz ya da çıkarsadığımız düşünceler hareket tarzını daha açık bir ifadeyle davranışları etkilemektedir. Nedenleri anlamak uğraşı ve bunun sonucunda davranışlarımızın etkilenmesi bu teorinin en önemli savıdır.
Yapılan yüklemeler muhatapların davranışlarını anlama ve bundan sonra yapabileceklerini tahmin edebilme kapasitemize olumlu katkıda bulunmaktadır. Yükleme teorisine göre insanlar davranışlarını bu çıkarımlara ya da yüklemelere dayandırmaktadır. Bu süreç ise insanın kendine has yapısı gereği çok doğaldır.
İnsanlar çevresel olaylara karşı duyarsız kalamamaktadır. Başka bir ifadeyle çevresel ya da içsel olaylara karşı insanlar, pasif gözlem yapmamaktadır. O halde insanlar olayları aktif olarak gözlemekte, olayların oluşumundan gelişim evrelerine ve altında yatan temel sebeplere kadar araştırmaktadır. Bu gözlemler önemli bir süreci ifade etmektedir. Çünkü bu gözlem sonuçlarına dayanarak yükleme yapılmaktadır.
Nedenlere dayalı olarak yükleme yapmak sadece başka insanlara karşı oluşmamaktadır. Bireyin kendi davranışları için de bu tür yüklemeler söz konusudur. Çalışmadığı için sınavı kötü geçen bir öğrencinin kendini sınav sonrasında suçlaması veya birisine bağırdığı için o insanı kırdığını fark etmesi.
Yükleme teorisine göre;
• İnsanlar önce nedenleri tayin etme ve belirleme noktasına güdülenmektedir.
• Davranışlarımızı çıkardığımız bu nedenler üzerine dayandırmaktadır.
• Bu süreç rastlantısal, gelişigüzel olmaz tam tersine genel prensip ve ilkeler çerçevesinde işlemektedir.
Nedenlerle ilgili insanların yüklemeler yapması sosyal dünyasını anlamlandırma ve manalandırmasına pozitif katkıda bulunmaktadır. Başka bir ifade ile bu süreci kolaylaştırmaktadır.diğer insanların neler yapabileceğiyle ilgili öngörü sahibi olunmasını sağlamaktadır.
Hangi koşullarda yükleme güdüsü uyanmaktadır?
1. Olağan dışı, çok nadir görülen veya istatistiklere göre pek mümkün olmayan bir olayın, davranışın vuku bulması durumunda (Ör; Türkiye’ de kazasız bir gün olursa)
2. Şu veya bu şekilde bizim için önemli olduğunu hissettiğimiz olay ve davranışlar olduğunda.
3. Karşımızdakilerin davranışları veya olaylar, geçmiş tecrübelerimize dayanarak kendilerinden beklediğimiz istikamette gelişmişse bunun nedenini bulmak için güdüleniriz.
4. Tatsız ve kötü olayların bizim başımıza gelmesi.
5. Gelecek ile ilgili belirsizlik (Arık, 1996; ss.305-306)
Denetim Odağı Teorisi: Bu teorinin mimarı Rotter’ dir. Denetim Odağı Teorisine göre, davranışlarımız kontrol noktası içerde ya da dışarıdadır. Başarıyı kontrol eden zeka ya da belleğin güçlü oluşu içerde, o güne iyi başlamanızı sağlayan bir haber alma durumu ise dışarıdadır.
Bir bireyin denetim odağı içeride ise performans beklentileri değişir ve davranışlarının sorumluluğunu alma eğiliminde olur.
Başka bir birey için denetim odağı dışarıda ise durum farklıdır. Söz konusu birey için olaylar dışsal etkenler tarafından kontrol edilmektedir. Yapılan ve olan arasındaki ilişki zayıf olduğundan birey istediği sonucu alabileceğine dair inancını kaybetmiştir. Artık sözü edilen birey ne yaparsam yapayım sonuçlar istediğim gibi olmayacaktır düşüncesi oluşmuştur.
Heider iç etkenleri; kişisel Güç ( deneme, çaba, yetenek,niyet) , dış etkenleri de; çevresel güç ( görev zorluğu, şans ) olarak belirtmektedir.
( Arık,1996: s. 310)
Öğrenilmiş Çaresizlik Kuramı: Kuramın temel iddiası, başarısız olan bir bireyin söz konusu başarısızlığı çeşitli nedenlere yüklemeye çalışacağıdır.
Başarısızlığı üç noktada değerlendirmek mümkündür. Bu değerlendirmelerin her biri çok önemlidir. Çünkü kuramın çözümlemeleri bu noktadan hareketle yapılmaktadır.
• Başarısızlığın nedeni ‘içerden’ mi yoksa ‘dışardan’ mıdır?
• Başarısızlığın nedeni ‘kararlı’ mı yoksa ‘kararsız’ mıdır?
• Başarısızlığın nedeni ‘genel’ mi yoksa ‘ özel’ midir?
Kurama göre bireyin başarısızlığına yönelik yaptığı yüklemeler bir anlamda bundan sonraki davranışlarını belirleyecektir. Bu durum doğal olarak bireyin yaşamının tamamına yansıyacaktır.
Genel yükleme yapıldığı takdirde, olumlu ve olumsuz etkenler büyümekte, yayılmaktadır. Kararlı etkenlere yapılan yüklemeler ise, olumlu ve olumsuz etkilerin uzunluğunu ya da kısalığını belirlemektedir. İç etkenlere yapılan yüklemeler ise öz güvenle yakından ilgilidir. Eğer bir birey genel, kararlı ve iç etkenlere yapılan yüklemeler yapıyorsa, bu durum genelde büyük yüklemeler yapan bireyin özgüveninde yıpranmaya ya da özgüvenin yitirilmesine neden olacaktır. Bundan sonraki süreç doğal olarak hedeflere ulaşılamayacağına dair bir düşünceyle bireyin muhatap olmasıdır.
Hedef Kuramları: Carol Dweck ve arkadaşları yetenek, başarı ve hedef arasındaki ilişkiye dair tartışmaya katılmışlardır. Hedef kuramı yeteneklerin değil sınıftaki hedeflerin başarıyı belirlediğini söylemektedir.
Dweck’ e göre 2 temel zeka görüşü vardır.
• Oluş
• Artış
Oluş fikrine sahip olan öğrencilerde görünen genel özellik, zekanın sabit ve değişmez olan kişiliğin bir bölümü olduğudur. Kendi yeteneklerine pozitif katkıda sağlayacak aktivitelerle uğraşmayı tercih ederler. Oluş kuramı performans hedeflerini açıklamalarında temel alırlar. Bireylerin başarı durumları kendi yeteneklerini test etmesidir. güvenli oldukları bir öğrenme durumunu yaşadıklarında uyumlu öğrenme davranışı sergilemektedirler.kendilerini güvende hissetmedikleri anda uyumsuz öğrenme davranışı sergilemektedirler. Yetenek ile çaba arasında doğru bir orantı görmezler. Tam aksine ters bir ilişkinin varlığına inanırlar. Bu noktada doğal olarak çok çabayla bir başarı kazanmışlarsa yeteneklerine karşı kuşku duymaya başlarlar.
Artış fikrine sahip olanlar ise kendi zekalarının değişen bir yapıya sahip olduğunu kabul ederek işe başlarlar. Değişimin temel dinamiğini ise uğraşıda ya da çaba sarf etmede görmektedirler. Başarı gerçekte kendi yeteneklerini geliştirme için bir fırsatı ifade etmektedir. Bu nedenle performanstan daha ziyade öğrenmeye önem vermektedirler. Çaba ile yeteneğin arasında doğru bir orantı olduğunu düşünmektedirler. Bu nedenle zor görevlerle karşılaştıklarında kendilerine olan güveni abartmaksızın öğrenme için uyumlu tutum ve tavır içerisinde olurlar.
MOTİVASYON AŞAMALARI
Motivasyon başarı için vazgeçilmez bir araçtır. ÖSS' e hazırlanırken bir çok öğrencinin aşağıdaki gibi bir motivasyon eğrisi yaşadığı bir gerçektir ve bu kontrolsüz bir durumdur.
BU GRAFİĞİN NERESİNDESİNİZ?
Konfüzyon Dönemi : Adayın sınava çalışmaya başladığı dönemdir. Konulara hangi kaynaktan çalışılacağı ve hangi konuya ne kadar süre ayrılması gerektiği gibi sorular adayın kafasını kurcalar. Eğer daha önce ÖSS sınavına girmişse ‘Acaba bu kez kazanabilir miyim?’ düşüncesi kafasındadır. Çalışma planını yavaş yavaş uygulamaya başlar.
Birinci Eksitasyon Dönemi: Kaynak seçimi sorunu hallolmuş ve program uygulanmaya başlanmıştır. Adayın kafasında bilgiler yavaş yavaş oturmaya başlar. Sorular karşılığını bulmaya, cevaplanmaya başlar.
İkinci Eksitasyon Dönemi: Depresyon dönemini atlatan adayın konuları tekrar ettikçe ve soru çözdükçe kendine güveni yeniden gelir. Artık konuların çoğu sorun olmaktan çıkmıştır. Ve her konu için ayrılan çalışma süresi giderek kısalmaktadır. Çalışmaya ilk başladığı dönemle içinde bulunduğu dönem arasındaki bilgi ve motivasyon farkını hisseden adayın motivasyonu bu dönemde üst düzeydedir. Gösterdiği sabrın karşılığını yavaş yavaş alan aday sınavı kazanmak için tekrar umutlanır.
Sınav Dönemi: Sınava az bir süre kala düzeyi ne olursa olsun her adayın kafasında ‘Keşke biraz daha zamanım olsaydı’ düşüncesi vardır ve kendisi için ÖSS sınavının sonucunun ne olabileceği konusunda az çok bir kanaat oluşmuştur.
Motivasyon başarı için vazgeçilmez bir araçtır, dolayısıyla da ÖSS için de vazgeçilmezdir. Birçok gerekçeyle "Çalışması gerektiğini" bildiği halde "bir türlü çalışamayan" öğrencinin bu sorunlarını bilmekte ve hazırlık boyunca onlara "modern" ve "bilimsel" metotlarla şu noktaları önemsemeli ve aşağıdaki konularda duyarlı olmaya çaba sarf etmemiz gerekmektedir.
1- Öğrencinin "Çalışabilmesini" sağlamak
2- Öğrencinin "Verimli" çalışabilmesini sağlamak
3- Verimli çalışabilmeyi "keyifli" ve "kolay katlanılabilir" hale getirmek
4- Bu durumu "sürekli" kılarak "düzenli" bir motivasyon artışı sağlamak
5- Sonuçta mutlaka kazanacağına "kalpten" inanmak...
Bu amaca ulaşmak için yani kontrollü ve sürekliliği olan bir motivasyon düzeyinde kalabilmek için rehber öğretmenlerden profesyonel yardım almak gerekmektedir. Her şey rehber öğretmenin sorumluluğunda gibi algılanmalıdır. Çünkü rehberlik hizmetlerinde gönüllülük esastır. Başka bir ifadeyle öğrenci motive olmayı istemeli ve sonra bunun yollarını araştırıyor olmalıdır.
SONUÇ
Başarılı olmak isteyen, başarıyı arzu eden bir öğrencinin yapması gereken elbette ders çalışmaktır. Fakat yukarıdaki çalışmamızda da ifadesini bulduğu gibi insanlar her hangi bir konuda hemen çalışmaya koyulamamaktadır. Bunun nedeni çalışma öncesinde zihinsel ve duygusal bir hazırlığın gerekli oluşudur. Bu hazırlığın motive olmayla direkt bir ilgisinin olduğu açıktır.
Bir öğrenci başarı için çalışmak zorundadır. Fakat çalışma için içsel ve dışsal faktörleri sağlıklı değerlendirmek durumundadır. Başarı sadece çok çalışmaya ya da belli bir döneme sıkıştırılamamaktadır. Başarının doğası gereği sürekli ve disiplinli bir uygulama yapmak kaçınılmazdır. Bunu sağlayan itici güç ise motivasyondur.
ÖSS söz konusu olduğunda öğrencilerin başarılarını belirleyen ana unsur motivasyon düzeyleridir. Eğer öğrenci motive kaynağını içsel nedenlere bağlamış, motive oluş kaynağını kendinden, kendi varoluşundan almaya başlamışsa motivasyon düzeyi genelde bireyi başarıya götürmektedir. Yok eğer tersi bir durum ile karşı karşıya ise o zaman öğrenciyi motive eden kaynakları bulmak ve buradan hareketle rehber öğretmenler öğrencinin motivasyonunu istenilen düzeye getirmek durumundadır.
Bunu yapmanın yolu öğrenciye rağmen bir çalışma yürütmek değildir. Tam tersine öğrencinin potansiyellerine, yetenek ve ilgilerine uygun bir gelişim planı hazırlamaktır.
İstenilen aslında motivasyon düzeyini kontrol altında tutabilmeyi başarmaktır. Bu nokta önemlidir. Çünkü kontrol, kesintisiz motivasyon ve başarı için gerekli ve önemli bir unsurdur.



Hiç yorum yok:
Yorum Gönder